skip to Main Content

Suruç’ta iki kadın

Suriye’deki savaş bugünlerde Kobane’de düğümlendi. Kobane bir kez daha IŞID saldırılarının hedefi konumunda. Savaştan kaçan ve sayıları yüz binle ifade edilmeye başlanan insanlar sınır bölgesi olan Suruç’a yığılmış durumda. Yığılmış diyorum çünkü tek derdi IŞID’ın başarısı olan hükümetimiz Suriye topraklarında bir tampon bölge oluşturma hevesiyle insanlık dramı görüntüsü vermek istiyor olmalı. Sınır kapısına sığınan binlerce insana eziyet eden, onları gaz bombalarıyla karşılayanlar “sizde IŞID var ama buralarda da biz varız” diyorlar. Sonra bu insanların neden devletin açtığı sınırlı sayıdaki kampa gitmediği soruluyor. IŞID’a tırlarla silah gönderen, tank verdiği söylenen bir hükümetin yönetmeye çalıştığı akraba topraklarına geliyor bu insanlar, doğalında hükümete değil akrabalarına güveniyorlar. Sınırda nöbet tutan, onları karşılayan ve ağırlayan akrabalarına.

Bundan iki ay kadar önce Suruç’a gitmiştik. Sınırda kurulan çadırları ziyaret edip yetkililerle görüşmüştük. Demokratik Bölgeler Partisi parti meclisi üyesi Cihat İnco sohbetimizde bu çadırların ve burada nöbet tutan halkın amacının AKP’nin IŞID çetelerine verdiği desteği deşifre etmek ve engellemek olduğunu söylemişti. Bu nedenle olsa gerek çadır alanı sık sık müdahaleye maruz kalıyor, çadırlar yıkılıyor sonra yeniden kuruluyordu. O günlerde de IŞID’ın Kobane’ye saldırısı yoğunlaşmış, kent ciddi bir kuşatma altına alınmıştı. Sınırı gözleyen halk sınırı geçerek IŞID’a katılan insanları yakaladıklarını anlatıyor, askerin sınırı IŞID’dan değil kendi halkından korumaya çalıştığını söylüyorlardı. Yaşlı amcalar, kadınlar, çocuklar vardı çadırlarda. Halk vardı kısacası, kendi toprağına ayakları basan bir halk.

Sınır yolundaki bir kasabada yemek yerken kucağında çocuğuyla genç bir kadın yanımıza yaklaştı ve savaş nedeniyle göç ettiğini söyleyerek yaşadığı zorluklar nedeniyle yardım istedi. Sabah saatlerinde askerlerin müdahale ettiği nöbet çadırlarından bizimle birlikte şehre dönen yine çocuklu ve yaşlıca bir kadın ise öfkeyle buralarda dileneceğine ülkesine dönüp savaşmasını söyledi. Hepimiz donup kaldık. Çadırlarda nöbet tutan insanların aklından geçen ve söz arasında bize aktardıkları bu cümlelerin doğrudan söylenmesi hepimizi afallattı. Genç kadının yüzü sertleşti ama hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve hemen yanımızdaki ana caddenin ortasına gidip çocuğuyla oturdu. Bağırmaya ve ağlamaya başladı. Yanından yöresinden geçen araçlara ve onu kaldırmaya çalışan insanlara aldırmadan acısını haykırıyordu. Her iki kadın da acılarını ve öfkelerini ifade etmişlerdi ama yanlış adreslere. Her iki kadına da o gün o sahneyi yaşatanlar bu öfkeyi hak ediyorlar.

Şimdi aynı halk yine nöbet tutuyor, yine savaşıyor. Savaşan da nöbet tutan da emekçi Kürt halkıdır. Daha dün Kobane’de ANF’ye konuşan gençlerden biri mahallelerinde öz savunma birlikleri kurduklarını Türkiye’ye çalışmaya giden iki kardeşinin de gelip topraklarını savunmak için bu birliğe katılacaklarını söylüyordu. Kim bilir hangi inşaatta ölümüne çalışan kardeşleri gelip topraklarını ölümüne savunacaktı. Bir yanda toprağını ölümüne koruyanlar var diğer yanda “Biraz burunları sürtsün hele sonrasında bakarız” diyen egemenleri var bu halkın…