skip to Main Content

Haydi çocuklar istismara…

Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz günlerde çocuğa yönelik cinsel istismar konusunda ibretlik bir karara imza attı. Geçtiğimiz yıl Kasım ayında ise aynı konuda henüz yürürlüğe girmediğinden olsa gerek çok tartışılmayan benzer bir karar alınmıştı.

“5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun…” diye başlayarak sizleri sıkmak istemediğimden olayı kısaca özetleyeyim: Ceza Kanunu’nda cinsel saldırı mağdurunun çocuk olması durumunda verilecek cezayı düzenleyen 103 numaralı maddesi kuşa çevrilmiş durumda.  Geçtiğimiz Kasım ayında Anayasa Mahkemesi bu maddenin vücuda bir organ veya cisim sokulması halinde, yani “nitelikli” olması halinde (diğer haller nitelikli olarak görülmüyor olsa gerek), suçun en az 16 yılla cezalandırılmasına yönelik kısmını iptal etmişti. İki gün önce ise aynı maddedeki 15 yaş altındaki çocuğa yönelik her türden cinsel davranışın suç olarak kabul edilmesi yönündeki kısım iptal edildi.

Her iki maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurular, suçu işleyen kişinin de çocuk olması durumunda failin aldığı cezaların yüksekliğini konu ediyor. Anayasa Mahkemesi suç işlese de çocukları korumak için olsa gerek bu maddeleri iptal ederek çocuk haklarının korunmasına ciddi katkıda bulunmuş oldu. Ne diyelim, tebrik ederiz.

Aslında burada temel mesele çocuğa yönelik cinsel suçlarda çocuğun rızası tartışması. Çocuğun ya da daha genel olarak toplumun rıza gösterdiği cinsel eylemlerde cezanın anlamsızlığını tartışıyoruz. Çocuk yaştaki evlilikleri, toplu ve süreğen tecavüz olaylarını, çocuk fahişeliğini, çocuk pornosunu nasıl aklarızı tartışıyoruz. Çünkü çocuğun “oluşturulmuş” rızasıyla bu türden olaylara katkıda bulunduğunu söyleyebilirsiniz. O zaman sorun kalmıyor. Herkes razıysa bize de karışmamak düşüyor.

Çocuğun rızasına bakılmaksızın, çocuğa yönelik her türden cinsel eylemin suç kabul edilmesi ileri bir nokta. Ama zaten mevcut kanunlar dahilinde kadına ve çocuğu karşı işlenen cinsel suçlarda cezasızlığın tartışıldığı bir dönemde, bu noktadan geri adım atmak cezasızlığı meşrulaştırmak değil de nedir? Bizim sorunumuz insanları fazlaca cezalandırmak değil, suçu ortaya çıkaracak toplumsal mekanizmaların ve ortaya çıkan suçu hakkaniyetle cezalandıracak yargı mekanizmalarımızın azlığı. Bizim kadına ve çocuğu yönelik şiddete karşı hukuksal mücadelemizin temeli de bu zaten; kağıt üstünde kalan ceza maddelerinin uygulanması, hukukun cezayı hafifletecek yönde istismar edilmesinin engellenmesi.

Bizim henüz ulusal çapta örgütlenmiş çocuğu yönelik cinsel istismar karşıtı kampanyalarımız, çocuğa sağlıklı bir cinsellik bilinci kazandıracak eğitim müfredatımız, ebeveynlere çocuklarını cinsel istismardan korumayı öğreten sistematik programlarımız, çocuğa yönelik cinsel istismarın boyutlarını gerçekçi biçimde ölçen bilimsel araştırmalarımız bile yok. Yani çocuklarımızı cinsel istismardan korumaya yönelik toplumsal araçlardan yoksunuz. Bu koşullarda çocuğun rızası tartışmasını yeniden ceza sistemine sokmak en hafifinden aymazlıktır.

Anayasa Mahkemesi böylelikle yeni bir kampanya başlatmış oldu: Haydi çocuklar istismara…