Suriye olur muyuz?
Neden olmasın ki, Suriye’de de insanlar bundan dört-beş sene önce ülkenin bir yerlerindeki ufak tefek çatışmaların gün gelip de onları yerlerinden yurtlarından edeceğini akıllarından geçirmemişlerdir sanırım. Bir Suriye, bir Libya yaratmak artık o kadar zor değil emperyalizm için.
Burada herkes bu soruyu soruyor. Gözümüzün önünde bir savaş yaşanıyor çünkü ve ilk elden bizim yaşadığımız bölgeleri tutuşturacağı kesin. Baharın bizim topraklarımıza kan ve zulüm getireceği konusunda herkes neredeyse hemfikir. Bu yüzden kar yağdığında içten içe seviniyoruz hep beraber savaşı geciktiriyor diye, sonra da sevindiğimiz için vicdan azabı çekiyoruz.
Bu neyin savaşı diye sorduğunuzda ilk elden hazır yanıtlar alırsınız. Ama sohbet biraz ilerlediğinde çatışmaların bu şekilde sürmesinden neredeyse hiç kimsenin memnun olmadığını görürsünüz. En partizan olanlar bile çatışmaların bu şekilde sürmesinin halk desteğini azalttığını, savaşın insansızlaştırılan şehirlerde savaşçılar arasında sürüp giden bir yılan hikayesine dönüştüğünü kabul eder. Herkes Cizre’nin, Silopi’nin kahraman halkından saygıyla bahseder ve ardından kendi yaşam alanındaki insanların onlar kadar savaşı sahiplenmediğinden şikayet eder. Geçenlerde biri Haziran seçimlerinde yaşadığı coşkuyu ve sonrasında gelen hayal kırıklığını anlatıyordu, yaşadığı çaresizlik hissini, tahammülsüzlüğü ve kararsızlığı. Ne yapmalıydı, yeniden sivil siyaset kanallarını mı zorlamalı yoksa…
Dün bir özyönetim anketi yayınlandı. ORC isimli bir şirketin belli ki manipülasyon amaçlı yaptığı ankete göre Kürtlerin neredeyse %80’ i özyönetim istemiyor, PKK’yi sorunun kaynağı olarak görüyor ve çözüm sürecini destekliyor. Rakamların abartılı olduğunu düşünüyorum ama özyönetim meselesinin tam anlamıyla tartışılıp, anlaşılıp, sahiplenildiğini de söyleyemem. Aynı şey çatışmalar için de geçerli. Hükümetin zalimliği ve vahşice saldırdığı konusunda şüphe yok. Ama bu savaşın ne için olduğu, nasıl sonuçlanacağı, ne talep edildiği, nelerin elde edilebileceği konusunda bir netlik de yok.
Yine gözlerin ve kulakların Newroz alanının kürsüsünden yapılacak bir ateşkes veya yeni bir çözüm süreci çağrısında olacağı bir dönem geçireceğiz anlaşılan. Tabii o zamana kadar Rojava’daki yeni kırmızı çizgiler konusunda anlaşılabilir ve büyük Türkiye mi yoksa büyük Kürdistan mı kurulacağı yönünde bir fikir birliğine varılabilirse.
Savaşın seyrinin ne olacağını bilmiyorum. Ama görebildiğim kadarıyla her iki taraf da uzun süreler boyunca savaşabileceklerini birbirlerine ispatlamış durumdalar. Bu arada öldürülen yüze yakın sivil, sokaklarda çürüyen cesetler ve yaşatılmayan çocuklar ise bize bu savaşın kaybedeninin kesinlikle sivil halk ve sivil siyaset olduğunu gösteriyor.