skip to Main Content

Oy Madımak…

Sivas’ın meşhur türküsüdür “Oy Madımak”. Madımak toplayan kızın sevdiğine söylediği bir türküdür. Sonradan değiştirildi sözleri, ağıt olarak yeniden yorumlandı gericiler sayesinde; memlekette sanata kattıkları bir budur herhalde götürdüklerini ise hiç saymıyorum, sayamıyorum.

5-6 yıl kadar önceydi Sivas’ta bir yıl yaşadık. İlk bakışta kadim, eli yüzü düzgün, bakımlı bir Anadolu şehridir. Şehrin ortasındaki meydanda yer alan tarihi yapılar bir atmosfer yaratır. İnsanlar geniş caddelerde uzun yürüyüşler yapar, üniversiteli gençler kızlı erkekli takılır. Görünüşte her şey normaldir. Sokaklarda öyle çarşaflı sakallı insanlar çok görünmez ve şehrin havasını belirlemezler, tabi yine görünüşte. 2010 referandumuydu yanlış hatırlamıyorsam. Sabah kalkıp pencereyi açtığımda bir kara çarşaf ve sakal seli görüp irkilmiştim. Akın akın insanlar oy vermeye gidiyorlardı. Ülkeyi “demokratikleştirecek” anayasaya evet demeye gidiyorlardı çarşafları ve sakallarıyla. Yetmez ama evet diyenlerden o sabah tiksindim, ülkem için üzüldüm. Demokrasi ülkeye kara çarşaf ve sakalla geliyordu.

 Sivası’ın kırları muhteşemdir, alabildiğine toprak, toprak, toprak… Ama şehrin üzerinde bir duman, kül bulutu var gibidir. Nuri Bilge Ceyhan filmlerindeki taşra sıkıntısının ötesinde, saldırgan bir sıkıntıdır bu. İnsanı huzursuz eder, rahatını kaçırır. Bilirsiniz ki Madımak Oteli’ni içinde insanlarla birlikte yakanlar, yakılmasına alkış tutanlar çevrenizdedir. Ekmek aldığınız bakkal, masaya çay bırakan garson, caminin önünde akranlarıyla sohbet eden hacı amca belki de o gün oradaydı. Veyahut o gün orada olmasa bile o konu açıldığında cümleye “ama Aziz Nesin de…” ile başlayacaktır. Bu müthiş tedirginlik o konunun konuşulamamasına neden oluyor olmalı. Çünkü “yaktık yine yakarıza” varacak bir sohbeti bünye nasıl kaldırsın.

 Ali Baba’ya, Kolej’e, şehrin Alevi mahallelerine, gittiğinizde biraz gökyüzüne yaklaşırsınız dağılır duman. Şehrin ucundadır bu mahalleler. Arkalarını kıra vermişlerdir. Her an kalkıp gidecekmişcesine sandalyenin ucunda oturan misafir gibidirler. Oralarda da keder hakimdir. Madımak yangını yürekleri dağlamıştır ve yaraları kanatmamak için belki pek konuşulmaz oralarda da.

Hiç sevemedim madımak yemeğini. Madımak otelinin önünden de geçemedim, farkında olmadan geçsem de kafamı kaldırıp bakamadım. Anma eylemleri dışında önünde hiç beklemedim. Hatta cadde boyunca yolun öbür tarafından yürümeyi bir alışkanlık haline getirmişim.

Ölenle ölünmez diyorlar ama kalanla da kalınmıyor işte. Birlikte üzülmediğinde, yası ortaklaştıramadığında kalanla kalınmıyor. Madımak Oteli utanç müzesi ya da yas müzesi olmalı doğru. Ama örgütlü gericilik bu topraklardan silinmedikçe utanç da bitmeyecek yasımız da…