İşçinin intiharı…
10 Eylül’ün Dünya İntiharı Önleme Günü olduğunu öğrendik geçenlerde. Türkiye Psikiyatri Derneği bir basın açıklaması yayınlayarak, intiharların ülkemizde gün geçtikçe arttığını, genç ölümlerin sebepleri arasında üst sıralarda olduğunu, ruhsal hastalıklar zemininde ortaya çıksa da ilişki sorunları, ekonomik kayıplar, yalnızlık, düş kırıklığı, utanç, aşağılanma, başarısızlık, aile içi çatışmalar gibi zorlayıcı hayat olaylarının da intihar riski ile ilişkili bulunduğunu anlattı. Biz 10 Eylül’ü partimizin doğum günü, bu toprakların komünistlerinin örgütlü biçimde siyaset sahnesine çıkışının başlangıç günü olarak kutlardık hep ve bu topraklardaki eşitlik ve özgürlük mücadelesindeki görevlerimizi hatırlatırdık birbirimize. Şimdi bir görevimiz daha var 10 Eylül’lerde: işçinin intiharını önlemek.
Van’da üç aydır kent merkezindeki parkta direnişlerini sürdüren İŞKUR işçilerinden bir kadın işçi 9 Eylül’de bir iş merkezinin çatısına çıkarak intihar girişiminde bulundu. O çatıdayken mücadele arkadaşları sinir krizi geçirdi, polisle karşı karşıya geldiler. Sonrasında hastaneye ve ifade vermek üzere karakola götürüldü. Karakolda yanında idik. İntihar girişiminden dolayı pişman değildi. Hayata meydan okuyan bir gülümseme vardı yüzünde, kendisini ve mücadelesini kabul etmeyen, görmezden gelen, engellemeye çalışan düzene karşı yaşamını dahi ortaya koymuştu. Yukarıdan gelen olumsuz haberler, tutulmayan sözler, Ankara’ya yürüyüşlerinin polis tarafından sert biçimde engellenmesi, yüzlerce arkadaşının gözaltına alınması ve üçüncü ayın sonunda mücadelelerinin sonuca ulaşmadığı düşüncesi ile çatıya çıkmıştı ama inişi öyle olmadı neyse ki, şimdi yeniden Ankara’ya yürüyen işçilerin arasında.
Çaresizlik hissi ile aralarında zaman zaman bu türden bireysel çıkışlar yapmak üzerine konuşuyorlardı ve biz başından beri bunu önlemeye çalışıyorduk. En son yine Ankara’ya yürüyüş öncesi yaptıkları basın açıklamasında başkanları Ethem Bey son çare olarak birer litre benzin alıp kendilerini yakacaklarını söyledi. Bunu söylerken mağduriyetlerini ve kararlılıklarını ifade etmeye çalışıyordu, belki de Van’a gelecek tabutların geride kalan çocuklarının kaderini değiştireceğini umuyordu. Ama işçinin kanına doymayan bu düzende tabutlar hiçbir şeyi değiştirmiyor Soma’daki, Mecidiyeköy’deki, Roboski’deki tabutlar gibi. Mücadele bir şeyleri değiştiriyor ancak, doğrudan sonucu olmasa bile mücadele edeni geliştiriyor, dönüştürüyor. Mücadele ederken ortaya çıkarılan direnç birikiyor bir yerlerde, başka mücadeleleri tetikliyor. Van’daki bir diğer parkta yine haziran ayında işten atılan taşeron işçiler eylem yapmaya başladı. İŞKUR işçileri yaşadığı ve mücadele ettiği için cesaretlendiler onlar da. Geçen yıl Gezi Parkı'nda yaşananların, kamusal alanı sürdürme ve sahiplenme mirasının Van’daki işçilerin mücadelesinin parklara taşınmasını sağlaması gibi, mücadele aktarılıyor, öğretiyor diğerlerine.
AKP’nin yeni cumhuriyetinde bırakın işten atılmayı, çalışmak bile intihar riskleri arasında sayılmalı. Ölümü göze alarak madene inmek, rezidans inşaatında asansöre binmek, tersaneye adım atmak intihar girişimi değildir de nedir? Ölmeden çalışılmayan bu ülkede, çalışıp eve ekmek götürmeye çabalamak bir intihar girişimidir artık. Ve bu intiharları önlemenin tek yolu da bu düzeni değiştirme mücadelesidir. Sosyalizm mücadelesi sadece geleceği kurtarmak değil kişiyi çaresizlik hissinden, hayata yabancılaşmaktan, olumsuz yaşam koşullarına boyun eğmekten koruduğu için bugünü kurtarmaktır.