Doğan görünümlü Şahin
Son günlerde buralarda en belirgin duygu hayal kırıklığı. Özellikle okumuş yazmış kesimlerde gözledigim bu durum bu topraklara dair umut kırıntılarını dahi alıp götürdü. "Bu millet adam olmaz" şeklinde geçmişten devraldığımız motto yerini "bu coğrafya adam olmaz"a bırakmış durumda. Bunda Ortadoğu'daki bitmek bilmeyen savaşların rolü olsa da, esasında 1. cumhuriyetin muasır medeniyetler seviyesine çıkma hayalinin yeniden iç savaş gündemi ile derinden kırıldığı söylenebilir.
"Böyle mi olacaktı? Nerden çıktı yine bu savaş? Tam da yeni ev almıştık, çocuk okula başlayacaktı, gelecekle ilgili hayaller kuruyorduk, ufak bir bahçemiz olacaktı olmadı balkonda premakültürümüzü geliştirecektik, ülkemizde bisiklet kullanımının yaygınlaşmasına katkıda bulunacaktık, çevre ülkelerdeki insanlık dramlarına üzülerek 'bi şey yapmalı' diyecektik, yardım bulacak, denize düşen Mültecileri teknelerle toplamaya çalışan gönüllülere destek olacaktık (bu arada sahile vuran denizyıldızı hikayesi hiç bu kadar gerçek olmamıştı). Sivil demokrasiye daha fazla inanacak, daha çok bi şey gönüllüsü olacak, bu ve ötesi gibi gruplara daha çok destek olacaktık. Yeryüzü sofraları kuracak, Van Gölü'nün kirlenmesini engelleyecektik. Olmadı."
Bu ülke kocaman bir doğan görünümlü şahin aslında. Avrupa görünümlü bir Ortadoğu ülkesinde yaşıyoruz. Bize has bir rüyanın içerisinde debelenip duruyoruz. Rüyadan uyandırıldığımızda ise hızlıca küsüp Avrupa'da yaşama hayalleri kuruveriyoruz, ya da içimize kapanıp gelmişine geçmişine rahmet okumaya başlıyoruz.Bu kısır döngü belli aralıklarla tekrarlanıp gidiyor.
Kardeşler, gerçeğimizi kabul edelim. Biz kervana topal eşekle sonradan katıldık. Yani emperyalizm kervanı düzerken biz sermaye gelişimi sınırlı kapitalizmimizle kervandaki yerimizi aldık. Sorun eşekte veya bizde değil yani Egemen sınıfımızın katılmaya karar verdiği ve ısrarla kalmakta direndiği bu kervanda. Bu düzeni tek ve değişmez veri kabul edip kendimizi ve coğrafyamızı kahretmek yerine kervanı sorgulamaya başlamanın zamanı gelmedi mi?
Kabul edelim ki bizler kıyıda kumsala vuran denizyıldızılarını seyreden degiliz, bizzat o denizyıldızlarıyız. Bizim sorunsalımız vicdanımızı nasıl temiz tutacağımız değil, ölmeyeceğimiz bir düzeni nasıl kuracağımız. Hepimiz anladık ki, kısa sürede ülkemizi bir kan gölüne çevirebilirler. Savaş öyle uzağımızda filan değil. Sırça bir köşk bizimkisi.
Ortadoğu'daki bu yangını kimin çıkardığını çocuklara sorsak bilir. Ama yetişkinler bu yangını nasıl söndüreceğini bilmeli. Daha fazla emperyalizm daha fazla savaş demektir. Bu kervanın kuralı bu.
Kardeşler ne kendimize küselim ne de bu topraklara. Daha çok hayal kuralım üstelik. Öncelikle şu kervandan çıkalım bir. Bizi bu kervana mecbur edenleri kovalayalım. Bu mücadele bizim için bir tercih meselesi değil zorunluluk:
Daha fazla sosyalizm…