Suruç’ta hepimiz kardeş miyiz?
Daha yasımızın haftası dolmadan savaşı başlattılar. Kim bilir nicemizin daha yasını tutacağız?
Suruç’ta katledilen yoldaşların acısı sözle anlatılır gibi değil. Biz yıllardır faşistler tarafından katledilen 7TİP’linin, Beyazıd meydanında bombalanan öğrencilerin anmasını yapar, yasını sürdürürdük. İsimlerini haykırır, türkülerini söyler, hesabını soracağız derdik. Eminim onyıllar boyunca devam edecektir 20 Temmuz anması da. Kalanlarımız ölenlerimizin bayrağını dalgalandırmaya devam edecek. Böyle bir gün 20 Temmuz. Tarihimizin kırılma noktalarından biri.
Dün akşam, katledilen yoldaşlardan Yunus Emre Şen’in ailesini ziyaret ettik. Komünistlerin taziye ve dayanışma duygularını ilettik. Yaşlı amcalar hiç tereddütsüz, abdestlerinin bozulmasına aldırmadan sıktılar bir komünist kadının elini. Böyle günde lafı mı olur. Güzel gülüşlü Yunus Emre’nin bakışları altında sessizce anladık birbirimizi. Kaygılarımızı, korkularımızı ve mücadele kararlılığımızı ortaklaştırdık. Öncesinde çokça kavrulmuş yürekleri yeniden dağlanmıştı. Nazım’ın dediği gibi: “Şakaklarında taze bir yara varmış ama/ çatık değilmiş kaşları/ Yalnız biraz/ uzamış traşları” . Ortak acı yükümüzü sırtlanmışlardı, elden geldiğince paylaşmaya çalıştık. Yasımızı ortaklaştırdık.
Suruç katliamı sonrasında yazılan yas yazılarını okurken beni rahatsız eden bir kavramdı bu “yasımızı ortaklaştırmak” öbeği. Öldürülen yoldaşların naifliği gençlik, okunan fakülteler ve oyuncak üzerinden vurgulanıp, bomba ile katledilmelerindeki acımasızlığın getirdiği çaresizlikle, savunmasızlıkla birleştirilip herkesin bir tarafından tutabileceği bir yas paketi oluşturuluyor. Öfkem ile, acı çeken insanları kırmak istemem ama bu yasa ortaklaşmak içimden gelmiyor.
Maraş’ta, Sivas’ta, Beyazıd Meydanı’nda, Çorum’da, Roboski’de, Soma’da, Kobani’de, Suruç’ta katledenlerle, bu katliamlara içinden destek verenlerle, bu katliamlara sessiz kalanlarla, “ama” ile başlayanlarla, batının iyi taraflarını almakla başlayan sürecin sonunda islamın iyi taraflarını keşfedenlerle, gerçek İslam bu değilcilerle, daha az saldırgan bir kapitalizme razı olanlarla, emperyalizmi es geçenlerle, Şam’da namaz kılmaktan içi gıcıklananlarla, yetmez ama evetçilerle, istikrar düşkünleri ile, memleketi hükümetsiz bırakmamak lazımcılarla, IŞID’e karşı olamayan antikapitalist müslümanlarla, Tayyipsiz AKP'cilerle, Kenan Evren’e, Demirel’e her şeye rağmen rahmet okuyanlarla birlikte yas tutmak istemiyorum.
Yasımızın geçmişteki bu suçları, tutumları, pozisyonları, tavırları örtmesini istemiyorum. Geçmişin ortak gözyaşlarımız ile “temizlenmesini” istemiyorum. Çatışmamızın, çelişkimizin ifadesi olan bu katliamın ve yasımızın çatışmamızı ve çelişkimizi bir süreliğine bir kenara bırakmamız gereken bir törene dönüşmesini istemiyorum. Ortak bir geleceğimiz olmayanlara acımı dahi paylaşmak istemiyorum.
Hepimiz gerçekten de kardeş miyiz? Bu tarihin neresinden tuttuğunuz ile ilgili. Havva Ana’dan tutanlar da var, Ergenekon efsanesinden de, Demirci Kawa’dan da. Avusturya İşçi Marşı’nda dendiği gibi, bizim anamız amele sınıfıdır, yurdumuz bütün cihan. Kardeşlerimiz de bütün halklardan, bütün cihandan işçiler, emekçilerdir. Güneşin sofrasında otururuz biz, katledilen yoldaşlarımızla dostlarımızla beraber, yasımızı da orada “ortaklaştırırız”…
Yeryüzünde kurulan sofralar bize göre değil. Haklısınız gerçekçi değiliz, belki biraz da bu yüzden devrimciyiz ya işte. Kim kalkıp da birkaç ay önce binlerce insanın öldürüldüğü bir savaş kentine çocuk parkı yapmak için yola koyulur?
Anıları mücadelemizde yaşayacak…