skip to Main Content

Radikal demokrasinin dayanılmaz hafifliği…

Yıllardan sonra bir kez daha bir dayanılmaz hafiflik meselesiyle karşı karşıyayız. Bizim tarafın, veyahut gerçek hayatın sertliğinden olsa gerek hakikaten dayanılmaz bir hafiflik, gönül hoşluğu, düşünce sarhoşluğu yapıyor bu liberalizm. İster sosyal demokrasi, ister radikal demokrasi soslarına bulanarak gelsin önümüze, “tadından yinmiyor”. Kemal Sunal’ın efsane Zübük tiplemesinin kulaklarımızdan hiç gitmeyen repliğidir bu. Nasıl ki Zübük demokrasi kahramanlığının şahbazı ise demokrasi tanımlarının şahıdır bu. İşte şimdilerde bu demokrasi mücadelesi ile karşı karşıyayız bizim ellerde. Tabii buralarda demokrasinin sosyaline pek rastlanmıyor, herkes radikal demokrat. "Nasıl yani yoksa siz demokrasiye inanmıyor musunuz, yoksa siz demokrat değil misiniz?" sorularıyla her an karşılaşabilirsiniz.

“Yav söylemleri de fena değil aslında, bizimkilere benziyor” ile başlayan bir gönül kayması yaratıyor başlarda. Ne de olsa bünyesinde bütün hak arama mücadelelerini bir araya getirme iddiasında bir parti var. Sosyal demokrasinin boş bıraktığı alanı doldurmaya hazır radikal demokrasi var. Belediyeler, sivil toplum kuruluşları, yapılması gereken milyon tane iş var. Nitelikli, eli kalem tutan, vicdanlı insanlara ihtiyaç var. Ezilmiş ama mücadele eden bir kitle var, halk var, güç var, mücadele alanları var, varoğlu var. Haliyle eksik bir şeyler de var.

Bu mücadelenin yerleştiği eksen ve doğrultu ile ilgili bir eksiklik veya tercih bahsettiğimiz. Çünkü sosyal de olsa radikal de olsa demokrasi mücadelesinin gelip dayandığı nokta, daha iyi ve sürdürülebilir bir kapitalizm. Zilan Deresi’ni katletmeyen HES yapacak, altını siyanür ile çıkarmayacak, Batman’da taşeron işçisini kayıtsız kuyutsuz çalıştırmayacak, Van’da bir kalemde 7000 İşkur işçisini sokağa atmayacak, Şırnak’ta kaçak kömür madenlerinde işçisini öldürmeyecek, Siirt’te hiçbir önlem almadan baraj kapaklarını açtırmayacak bir ekonomik düzen ve patronlar aranıyor. Ko-operatif/komünal üretim ilişkileri olarak tanımlanan, üretim araçlarındaki özel mülkiyete dokunmadan geçen bir ekonomi politik yaklaşımla, sermayeyi kaçırmadan kurulması planlanan bir demokratik özerklik projesi var. Üretim ilişkileri anlamında eşit bir dünya ekseni, doğrultusu, hedefi söz konusu bile olmadığından, böyle iyi patronların elbet günün birinde demokrasi marifetiyle yetiştirilebileceği/ehlileştirilebileceği ve böylece de daha iyi bir dünyanın kurulabileceği öngörülüyor olmalı.

“Sosyalizm çok uzak, belki de mümkün değil artık, biz şimdilik daha ulaşılabilir hedeflere mi odaklansak” diye aklından geçirdi mi solcu insan, soluğu kolaylıkla radikal demokraside alabilir. Aman ha abdestinize dikkat edin, hiç öyle şey olur mu demeyin. Bölgede hele, bu çok daha mümkün. Kitle/kütle çekim kanunu çok işlek buralarda. Tutunabileceğiniz bir iki sosyal vicdan projesi varsa, bir iki tane yürekli ve solcu Kürt arkadaşınız varsa, hele de duygularınız ile hareket etme romantikliğinizi devrimcilik olarak adlandırıyorsanız işiniz zor. Sosyalizm mücadelesi ile akıl bağını yenilemeyince insan, gönlünü kaptırması kolay oluyor.

Oysa sosyalizm mücadelesini gelecek güzel günler hedefiyle bugünümüzü güzelleştirmek için veriyoruz. Geleceği kuran bugün attığımız adımlar, aldığımız siyasi pozisyonlar değil midir? Bugünü daha doğru anlamak, yarın atacağımız adımı daha doğru hesaplamak için sosyalizmden gözümüzü ayırmıyoruz. Nasıl ki eşitlik olmadan özgürlük olmuyor diyorsak, düşünceyi bir kenara bırakıp duyguyla hareket etmek de daha insanca değil. İnsanlığın bugünü ve geleceği için sosyalizm şart, bir karınca sabrı ve titizliğiyle mücadeleye devam.