Ölüme mahkum edilen Melek Karaaslan
Eşi tarafından dövülen, bir çocuğunu sokakta doğuran, yapılan işkencelere dayanamadığı için gittiği “baba evinden” geri gönderilince tuvalete kapatılan Melek Karaaslan’ın ölümüyle ilgili dava sonuçlandı.
Van Barosu Kadın Hakları Danışma Merkezi’nden Av. Müjde Tozbey Erden, dava süreci ve verilen cezaları gazetemize değerlendirdi.
Melek’e neler yaşatıldığını anlatır mısınız?
Melek, gördüğü şiddetten dolayı sırtında yaşadığı sıkıntılar nedeniyle, eşi tarafından bir iki kez hastaneye götürülmüş, tedavisinin uzun süreceği anlaşılması üzerine tedaviden vazgeçilmiştir. Bu durum üzerine ağırlaşan Melek’ten “kurtulmak” isteyen eşi tarafından Melek babasının evine bırakılmıştır. Ancak Melek’in durumunun ciddiyetini gören babası, -üzerine kalır endişesi ile- kızını alıp kocasının evine geri bırakmış. Melek’ten bu yolla kurtulamayan eş, kaynana ve kayınpeder, Melek’i 180 cm- 180 cm genişliğinde 40 cm-40cm ebatında penceresi olan bir tuvaletin içine, bir sandalye üzerinde ya da yarı oturur vaziyette bir tahtanın üzerine elleri bağlanmış şekilde hapsetmişler.
Melek hakkında 18/07/2012 tarihli geçici doktor raporunda, Melek’in kalçasının iki tarafında ağır oturma yaraları olduğu, ayaklarında ve bacaklarında yine bakımı yapılmamış iltihaplı ağır yaraların olduğu ve bu yaraların hayati tehlike yaratacak boyutta olduğu belirtilmiş. Aynı raporda sürekli aynı yerde yatmadan değil –çünkü sırtında yaralanmalar yok-, oturmadan dolayı kalça, bacak ve ayaklarında yaralar olduğuna dikkat çekilmiş. Bu yaralanmaların ağırlığından, uzun zaman boyunca pozisyon değişikliği yapılmadığının görüldüğü, Melek’in sağ ve sol diz iç kısmında nekrotik yaraların olduğu, bu yaralanmaların çok ileri safhada olduğu, oturma ve dizlerini kendine çekme pozisyonunda yaşadığının anlaşıldığı belirtilmiştir.
Ayrıca ölmeden bir kaç gün önce Melek’in bakımını yapan doktor tarafından ise uzun süredir beslenmediği ve bu sebeple de 70 kilodan hızlıca 30 kiloya düştüğü konusunda tespitte bulunulmuş.
Siz davaya nasıl müdahil oldunuz?
Melek’in ölümünden/öldürülmesinden hemen sonra bazı bölge STK’ları Melek’in babası ile kurdukları iletişim üzerine davada baba adına müdahil olmamı ve davayı takip etmemi talep ettiler. Talep üzerine davayı -gazetelerden duyduğum haberleri yeterli görerek- kabul ettim.
Bu tip davalarda STK’lar, barolar veya kadın örgütleri olarak davaya hukuken müdahil olunamamakta, davayı takip ilk celsede sona ermektedir. Bu nedenlerle davaya müdahil olmak için kadının ailesinden bir bireyin vekaletine ihtiyaç duymaktayız, hatta mecburuz. Yani anne babanın kısmen sorumluluğu olduğu davalarda, anne-babanın vekaletine davaya müdahil olmak için ihtiyacımız olduğundan dolayı, pişmanlıklarını yeterli görmekte ve vekaletlerini almaktayım. Bu davada da STK’lar tarafından ailenin pişman olduğu tarafıma iletilince vekilliklerini kabul ettim.
"Karar şaşırtıcı değil"
Katıldığınız celsede neler yaşandı?
Davanın 2. celsesinde babanın tavrı, pişmanlık duymadıklarına dair söylem ve eylemleri, kendi paçalarını -ölümüne yol açanların ceza almasından çok- kurtarmaya dönük mücadelelerini görmem üzerine davadan geri çekilme kararı aldım. Zaten Melek’in babası da geri çekilmemden hemen önce, -kendilerini suçlayacağım konusunda şüphe duyarak- beni azletmiş idi.
Ancak davanın sadece 2. celsesine katılmam, dava dosyasını incelemem, hazırlanan iddianameyi görmem, mahkeme heyetinin ve hatta davadaki bazı meslektaşlarımın tavırları, daha o zamandan bana, verilecek kararda hayal kırıklığı yaşamama engel oldu.
Çünkü davaya bakan mahkeme heyetinin yargıları ve bazı meslektaşlarımın beyanları, Melek’in maddi olanaksızlıklar nedeniyle tuvalete kapatıldığı, Melek için tuvalette özel bir mekan yaratıldığı, böylece tuvaletini her istediğinde yapabildiği, babası, eşi veya eşinin ailesi tarafından özen gösterilerek iyileştirilmeye çalışıldığı, hatta bu kadar yaşamasından dolayı dahi eşine ve eşinin ailesine borçlu olduğu yönünde idi. Olsa olsa Melek’in ihmal edilmiş olmasından dolayı cezalandırılmaları gerektiği yönünde bir yargı bulunmakta idi. Ki iddia makamı da aynı görüşteydi.
Melek için yürütülen davanın sadece bir celsesine katılmam, maalesef bu utanca tanıklık etmeme sebep oldu.
Yavaş yavaş öldürdüler
Melek’in tuvalete hapsedilmesi normal şart olarak mı kabul edildi?
Kendinizi 1,5 metrekarelik tuvalete kilitlenmiş olarak düşündüğünüzde ihmal edilmiş olarak mı kabul edersiniz? Yoksa işkenceye maruz bırakıldığınızı mı düşünürsünüz?
Başka bir yerden bakalım, bir kimseyi tek kurşunla acı çektirmeden alnından vurmak mı daha çok cezayı hak eder, yoksa yavaş yavaş aylarca sürecek şekilde acı çektire çektire b.k kokan 1,5 metrekarelik bir alana tıkayarak, bedeninin kurtlanmasını izleyerek, aç, susuz bırakarak öldürmek mi?
Bir kimseyi tek kurşunla öldürene 20-25 yıl hapis cezası, Melek’i öldürene en fazla 8 yıl, yani yatacağı süre 5 yıl 3 ay…
Türk Ceza Kanunu’nun 81 ve 82. maddelerine göre bir kimsenin, bedenen ve ruhen kendisini savunamayacak derecede olan eşini canavarca bir hisle, eziyet çektirerek, planlayarak öldürmesi halinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi gerekmektedir. Yani Melek’i doğrudan öldürmek yerine aç bırakan, bedeninin kurtlar tarafından sarmalandığını izleyen eşi, kaynanası ve kayınpederi Melek’i planlayarak öldürdüler. Melek’in 70 kilodan 30 kiloya nasıl düştüğünü izlediler. Yavaş yavaş ölümünü de izlediler. Yani eziyet ederek de öldürdüler. Yani kasten adam öldürme suçunun ihmali halini değil, nitelikli halini işlediler.
"Ölen ölmüş" zihniyeti
Katillerine, dalga geçer gibi 6 yıl ile 8 yıl arasında cezalar verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tek celselik süren müdahilliğimde dahi gördüğümü, yani “ölen ölmüş kalan sağlar bizimdir” zihniyeti, hele kadın olunca, hele alınıp satılabilen, sokağa atılabilen, kullanılabilen, horlanan, aşağılanan kadın olunca, görmek istemeyen görmüyor. Aynı mütalayı veren savcı, beyanlarda ve savunmalarda bulunan meslektaşlarım ve cezayı veren mahkeme heyeti gibi…
İşkencelere dayanamadı
Melek Karaaslan, Ağrı ilinde 16 yaşında evlendirildi, yediği dayaklardan kaçarken sokakta ilk çocuğunu dünyaya getirdi ve sokakta bebeğinin ölümünü gördü. Şiddet gördüğü kocasından iki çocuk sahibi daha oldu. Ve yine şiddet görmeye devam etti. Vücudundaki kırıklar, öldükten sonra tespit edilebildi. Melek’in gördüğü şiddet yetmiyormuş gibi, bir tuvalete kapatıldı, aylarca burada yaşamak zorunda bırakıldı ve bedeni kurtlanacak kadar işkenceye maruz kaldıktan sonra, yaşam savaşından vazgeçti ve 25 Temmuz 2012 tarihinde öldü/öldürüldü.
Mahkeme dayak ve işkenceleri ihmal saydı
Melek, ihmal edildiği için mi öldürüldü?
Söyler misiniz, dünyanın hangi ülkesindeki ceza kanununda bir kimsenin 1,5 m2’lik tuvalete hapsedilmesi ve haftalarca aç bırakılmasının ihmalkarlığa sığdırılabileceği görülmüştür. Ülkemizin bir ucundaki şehrinde hukukçularımızın çabasıyla maalesef…
İhmalkarlığın Türkçe anlamına bakınca işine önem vermemek, savsaklamak vb. görülecektir. Yani üzerine düşen yükümlülük konusunda gerekli özen ve hassasiyeti göstermemek, üzerine düşeni yerine getirmemek. Melek’in eşi, kaynanası veya kayınpederi tarafından Melek’e karşı hangi iş savsaklanmıştır söyler misiniz?
Melek kendi evinde ve yatağında yatarken, bakımını yapmamak tabii ki ihmalkarlık olabilir. Veya kendi yatağından kalkamayan Melek’e yemek vermemek de… Ve bu sebeple ölümde ihmali davranışla adam öldürmeden de ceza verilebilir. Yani normal şartlarda yapılması gerekeni ve üzerine düşen sorumluluğu yapmamaktan dolayı… soL HABER – DİDEM ÜLÜŞ