skip to Main Content

Kürt aydınlanması ve Yavuz Bingöl

Yavuz Bingöl ve Alev Alatlı’nın son zamanlarda iyicene görünür hale gelen performansları aslında liberal aydınlanmanın niteliksel bir sıçrama içinde olduğunu ve bu pisliğin önümüzdeki dönemlerde sıkça üzerimize sıçrayacağını da göstermiş oldu. Artık Nihat Doğan ile alay edip geçemeyeceğimiz; dumurdan dumura koşup, bulantıdan kusmaya salınacağımız yeni bir dönem açılıyor. Sadece fikirlerinin değil kendilerinin de tahtın sağında solunda, kaçaksarayın içinde bizzat yer aldıkları yeni bir dönem bu. Fikirler ile bedenlerin buluşmasından bahsediyorum, bir bütünleşme ve vecd hali içerisindeler. Uygun bir beden buldular sonunda, diktatörün ölü bedeni.

Bunun Kürt aydınlanması ile ilişkisi ise bizim açımızdan çok önemli. Çünkü bu iklim, Kürt meselesinden yola çıkıp ülke ve dünyayı tartışırken endazenin şaşmasını öylesine kolaylaştırıyor ki. Öyle 70’lerden miras hadi tam olarak Kürt meselesi demeyelim ama ülke ve dünya analizlerindeki ortak bakış açıları, referans noktaları, ideolojik yönelimlerle tartışamıyoruz artık. Bu anlamda Kürt aydını bugünü anlarken, geleceğe bakarken geçmişin ortak ideolojik sorumluluğundan azade biçimde takılıyor. “Yeni” bir düşün dünyası kuruluyor, Kürt aydını da bu yeni dünyada yerini alıyor.

Kobane’ deki direnişin Stalingrad ile benzeştirilmesinden duyulan rahatsızlıktan bahsediyorum örneğin. Yanılmıyorsam ilkin YPG sözcüsü Polat Can bahsetmişti, sonrasında da sıkça dillendirildi. Ama gelin görün ki bu benzetme sonrasında yapılan sıradan bir tartışmada “Nasıl olur da bir Kürt düşmanı olarak Stalin’in adı bir Kürt direnişi ile anılır” diye başlayan tirad Sovyetler’de Kürdün başına  gelenlere ve oradan da “zaten sosyalizm…” ile başlayan küfürlere kadar gidebildi. Oradan “Türk” solu tartışmalarına hızlıca geçildiğinde Kemalizm bulaşıklığı ve ezilen ulus düşmanlığı suçlamaları havalarda uçuşurken, bırakın sınıf mücadelesini sınıfların varlığı bile tartışma konusu idi. Zaten ülkemizde bir burjuva devleti değil Türk devleti kurulmuştu, amaç Kürtleri kandırmaktı, hiç olmasa daha iyiydi filan. Oradan mesele ilericilik meselesine ulaştığında ulus devleti aşma iddiasında olan Kürt aydını için tarihin tekerleğini ileri götürme fikri ve iddiası da çağdışı idi; mücadele ulus devlet ötesi olduğu gibi, sınıflar mücadelesini ve ilericilik gericilik ikilemini de çoktan aşmıştı. Tartışmanın doruğu ve bitiş noktası ise Marks’ın ekolojiden hiç anlamadığı, bu konuda tek satır yazmadığı, kapitalist düşünürler gibi sanayileşmeden bahsettiğinden hareketle çöpe atılması gerekliliği idi. Bu hayali bir tartışma değil son derece gerçektir ve konunun muhatapları ile farklı zaman ve mekanlarda yürütüldüğünde ufak tefek rötuşlarla tekrarlanabilme özelliğine sahiptir.

Bize göre bu durum Kürt aydınlanmasının Yavuz Bingölleşmesidir. Siz bütün bir tarihi böylesine parçalayıp un ufak ederken, dökülen parçalardan oluşturduğunuz kolajı kendi milli demokratik devriminize kılıf olarak dikerseniz, özgün ve aşkın bir model yaratmış olmazsınız. Ortaya çıkan şey, ittifaklar projenizde ve aldığınız pozisyonlarda ayağınıza dolanacak ideolojik zorunluluklardan sizi kurtarabilir belki ama zihinlerde yarattığı deformasyon ile yeni bir dünyanın hayalini kurmak ve onun için savaşmak gittikçe güçleşecektir.