skip to Main Content

Kadın cinayetleri ve hukuksal mücadelemiz

Kadın cinayetleri bir çığ gibi karabasan gibi büyüyor. Her yerde ve her zaman karşımıza çıkabiliyor. Nedense çoğunlukla işçi, yoksul, köylü kadınlar öldürülüyor yine işçi, yoksul, köylü kocaları, kardeşleri tarafından. Son dönemlerde kitlesel olarak öldürülen madenciler, tarım işçileri düşünüldüğünde aslında denklemin o kadar da karmaşık olmadığı görülüyor.

AKP iktidarının ülkenin ayarlarıyla fütursuzca oynarken yaşamlarımızda niteliksel değişimler dönüşümler yarattığı, kapitalizmin ve tüm gerici ideolojilerin mantıksal sonuçlarına ulaşabilme konusunda son 12 yılda büyük mesafeler kat ettiği bir gerçek. İşte kadın ve işçi cinayetleri de bu mantıksal sonuçlar arasında sayılmalıdır. “AKP iktidarı aslında, ama…” ile başlayınca cümleye gerisini getirmek pek de kolay olmuyor. AKP iktidarı kadınlarımızın ve işçilerimizin katilidir, suç ortağıdır, azmettiricisidir.

Kadını ailenin kapsamı dışında tanımlayamayan bu yaklaşım, kadını maruz kaldığı ve çoğunlukla yine aile içinden gelen kör şiddetten koruyamıyor. Kadını anne ve karılık ile görevlendirdiğinizde kadının emeğini de aileye hapsetmiş oluyorsunuz. Tıpkı toprağa ve ağasına ait marabalar gibi kadın da ailesinin ve kocasının malı haline geliyor. Ağa nasıl marabasını ister alıyor ister satıyorsa, ailenin “reisi” de kadına istediğini yapıyor; ister dövüyor ister öldürüyor. Tıpkı Dayıbaşılık sistemi gibi. İş yine dönüp dolaşıp sınıf mücadelesine, aydınlanma ve emeğin özgürleşme mücadelesine geliyor kısacası.

Hukuk alanındaki mücadele de bu kapsamda ele alınmalı. Geçtiğimiz günlerde bildiğim kadarıyla ülkemizde ilk kez Van’da bir mahkeme, benim kurbanın avukatı olarak yer aldığım davada korunma başvurusunda bulunmuş olmasına rağmen kocası tarafından öldürülen bir kadın için devleti yeterince koruyamamış olmaktan suçlu buldu. Kocası tarafından çocuklarının gözleri önünde öldürülen AT’yi koruyamamaktan suçlu bulunan devlet kadının yakınlarına tazminat ödemeye mahkum edildi.

Koruyamayan, eli kolu bağlı bir devletimiz var yani; karı koca arasına “giremeyen”, “siz kendi aranızda hallediverin” diyen, “kocandır” deyip kadını yeniden evine gönderen bir devlet. İşte bu devletin suçu sabit bulundu. Kendi hukukunu bile uygulamayan devletimiz, yüzbinlerce polis istihdam etmesine rağmen kadını, işçiyi koruyamıyorsa demek ki bizim can güvenliğimiz pek de umurlarında değil.

Kadını ailenin şiddetinden korumayan devlet kadının kadın avukatını korur mu? Demiştik ya sosyalizm mücadelesi sadece gelecekteki güneşli günler için değil bugünü yaşanılır kılmak için de zorunludur diye. Sosyalizm ve kadının özgürleşmesi mücadelemizin bir parçası olarak gördüğüm  bu davalarda sıklıkla saldırıya uğradığımda beni ellerinde sopalarıyla korumaya çalışan yoldaşlarıma selam olsun.