Herkes için Sosyalizm
Geçtiğimiz hafta boyunca olup bitenler bana hep yukarıdaki başlığı düşündürdü. Şiddete maruz kalan öldürülen kadınların davaları, kapatılmaya çalışılan LGBT derneği, Ermenek’te öldürülen işçinin babasının ayağındaki yırtık kara lastik, Kobane’de devam eden ve Afrin’e sıçraması beklenen savaş vesaire.
Tüm bunlar birbirinden ayrı ele alındıkça ne kadar çok birbiriyle bağlantısız mesele varmış gibi gözüküyor. Sanki her biri kendi iç dinamikleriyle var olan, devinen ve birbirini kesmeyen meselelermiş gibi ayrı mücadele kanalları içinde akıp gidiyorlar. Her bir başlık kendi uzmanlık alanını yaratmış gibi ve uzmanlaşmanın doğal sonucu da diğer alanlara yabancılaşma, bütüne değil de parçaya odaklanma, bütünden parçaya gelmek yerine parçadan bütüne gitmeye çalışma. Sonuç olarak ortada aynı denizi büyütmeyen birçok derecik var.
Yaşadığım şehri ve zamanı düşündüğümde, Van’da tüm bu meselelerin hepsinde biz komünistler vardık. Kadın cinayetlerinde, İşkur işçilerinin direnişinde, LGBT derneğinin varoluş mücadelesinde, depremzedelerin barınma hakkı mücadelesinde, liseli öğrencilerin adil bir sınav sistemi talebinde, Kürt halkının özgürlük mücadelesinde koşullarımız elverdiği ve gücümüz yettiğince yer aldık. Elbette ki yalnız değildik, her bir başlığın kendi sahiplenicileri vardı ama dediğim gibi biz hepsinde az ya da çok vardık. Bizim tüm bu mücadele başlıklarında yer almamız meseleleri sosyalizm mücadelesine indirgememizden değil, kendi var oluş dinamikleri içerisinde ele alıp bütünle ilişkilendirme çabamızdandı.
Sosyalizmin sadece sınıf savaşı ve ekonomik altyapı ilişkilerine dair olmadığını, yukarıdaki tüm “bireysel”, “ulusal” ve “cinsel” başlıklara dair bugün için somut çıktılar ürettiğini ve üretebileceğini anlatmak durumundayız. Sınıfsal meselelerle doğrudan ilişkilendirilmeyen bireysel başlıklar sosyalizmin etki ve mücadele alanı dışında değildir. Sosyalizmi sadece işçi sınıfına ait ve geleceğe dair olarak algılanmaktan çıkarıp herkes için ve bugün için sosyalizm demeliyiz. Yukarıda saydığım tüm başlıklarda yer alıyor olmamızın sebebi de bu değil mi zaten.
Bizler tüm insanların eşit ve özgür yaşamasını istiyoruz. Bu isteğimiz konjonktürel olarak ve zaman mekana göre değişmediğinden “bireysel”, “ulusal” ve “cinsel” ve “ekonomik” meseleleri birbirinin karşısına koymadan bir araya getirme şansımız var. Aksi halde işler karmaşıklaşıyor. İstanbul’da asli unsur olan LGBT bireyleri Van’da yalnız kalabiliyor veyahut kadın meselesi AB’den alınan fonlarla çözülmeye çalışılıyor. Serbest Pazar’ın karşısına “Demokratik Pazar” çıkarıldığında maalesef Pazar Pazarlığından bir şey kaybetmiyor.