Çilem Doğanlar…
Sosyal medyada bir yazı dolaşıyor bugünlerde. Bir mahkeme savunması olduğu yazıyor başında. Tıpkı Kibar Feyzo filminde Kemal Sunal’ın suç, suçlu kavramlarını toplumsal olarak ters yüz eden muhteşem savunması gibi.
Maalesef içine mizah katılamayacak kadar acı bir hikaye. İnsanda bir acıma, sinme duygusu değil ama bir dirilik hissettiriyor, gülümseyerek dayanışma isteği hissetttiriyor.
Geçtiğimiz Temmuz ayında eşini öldürmek suçuyla göz altına alınırken giydiği tişört ile geçmişine ve belki de kollektif bilinçaltımıza mesaj yollayan (o yollamadıysa da biz mesajı öyle aldık), duruşu ile suçu, suçluyu yeniden tartıştıran, “hep kadınlar mı ölecek, biraz da erkekler ölsün” diyerek milyonlarca kadının aklından geçenleri dile getiren, yine sayısız kadının dayak yerken aklından geçenleri eyleme dökerek ölmemek için öldüren Çilem Doğan’dan bahsediyoruz. Sosyal medyadaki yazı Çilem Doğan’ın mahkemedeki savunması olarak patlasa da yazı aslında Evrensel’den Ayşen Aksakal’ın yerine cuk diye oturduğu için gerçekliği pek de sorgulanmayan kurgusu.
Bu yazı gerçek olabilecek kadar gerçek çünkü Çilem Doğan’ın cezaevinden haber ajanslarına ve dışarıdaki kadınlara yazdığı mektuplardan duruşunu içeride de koruduğunu, eylemine sahip çıktığını ve kadınların evrensel mücadelesini selamladığını anlıyoruz.
Hatırlar mısınız yıllar önce bir ses yarışması programında Bayhan isimli bir genç vardı ve duruşuyla dikkat çekmişti. Bir mizah dergisinin kapağında çizilmişti sanırım Bayhan’a mikrofon uzatılıyor ve “Bu duruşunuzu neye borçlusunuz?” diye soruluyordu. Bayhan’ın cevabı ise muhteşemdi “Sizin duruşsuzluğunuza..”
Çilem Doğan’ın durumu da biraz Bayhan’a benziyor. İkisi de Adanalı olduğundan değil ama. Çilem Doğan insanın düşünce ve eylem bütünlüğünü koruduğu, eylemine sonuna kadar sahip çıktığı, gözaltına alınırken verdiği mesajlarla eylemini toplumsal bir sorunla ilişkilendirdiği yani durumunu toplumsallaştırdığı için bunu yapabilen/yapamayan tüm diğer insanların saygısını ve sevgisini kazandı. Çilem Doğan hepimizi gerim gerim geren, bizleri çaresiz hissettiren kadına yönelik şiddet meselesinde o hep acınan, vah vah edilen kurban resimlerinden çok farklı bir resim çizdiği için iyi geldi. İktidarın ve erkeğin şiddetiyle susan, sinen, nesneleşen kadının aslında özne olduğunu ve öznenin ona sunulandan başka eylem seçenekleri de olabileceğini hatırlattı. Kadının bu filmdeki tek rolünün esas oğlanın dayağını yiyip yıkılan figüran rolü olmayabileceğini zihinlere kazıdı.
Çilem Doğan sistematik şiddet ile insanlıktan atılmaya çalışılan kadının ateşi çalmasıdır. Çilem Doğan gülmeyeceksin, akşam evden çıkmayacaksın, bacak bacak üstüne atmayacaksın, çalışmayacaksın, sokağa çıkmayacaksın, eylem yapmayacaksın denilen kadının vermesi gereken yanıtın mantıksal sonucudur.
Çilem doğanlar, çile ile ölmek zorunda değiliz. Bu düzeni değiştirebiliriz. Bu iş böyle gitmez, gitmeyecek. Bu karanlığı parçalayacağız.