skip to Main Content

Aynı acılar, aynı acıtan…

Soma’da katledilen yüzlerce işçinin acısı ile Roboski’de, Reyhanlı’da katledilenlerin acısından bahsediyorum. Acılarımızı aynılaştırdığımız kadar birlikteyiz. Acıları aynı olanlar çünkü akıllarını ortaklaştırabilir. Acıtanımız aynı çünkü. Soma’daki cinayetin acıtmayacağı ve öfkelendirmeyeceği bir yürek yoktur, failler ve ortakları dışında, tıpkı Roboski ve Reyhanlı gibi. Soma’da yaşadığımız ölümün çokluğu, üzerine binen kibrin sınırsızlığı, hoyratlığı, yüzsüzlüğü, taşkınlığı, saldırganlığı, acımızı hep birlikte yaşamamızın engellenmesi, ana babalara bile polis barikatının ardından bakılması, dokunulmaması acıya, üzerinin örtülmeye çalışılması, ölümlerden değil otopsilerden, hutbelerden bahsedilmesi yani yasın yaşatılmaması ne kadar tanıdık, tıpkı Roboski ve Reyhanlı gibi…

Oysa bizim ellerde ölüm acısının yaşanması ve tamamlanması çok önemlidir, kalanlar için. Cenaze hiç bekletilmeksizin toprağa kavuşturulur. Taziye üç gün sürer, bütün herkes neredeyse katılır bu uğurlama törenine. Taziye töreni için her mahallede özel mekanlar yapılır, yoksa çadır kurulur, sitelerde geniş toplantı salonları ayrılır mutlaka böyle günler için. Taziye yerine her yeni gelen için hep birlikte dua okunur, yani gelişi önemlileştirilir kişinin. Sürekli olarak çay sunulur ve vaktinde yemek. Aile için yaşam durur, yakın akrabalar çalışmazlar o üç gün boyunca ve işyerlerine “Taziye nedeniyle kapalıyız” yazısını asarlar mutlaka. Haberiniz olsun demektir bu, mutlaka bekliyoruz anlamında. Buralarda yaşam o kadar da değil ama ölüm anlamlıdır, ölenle ölünür. Bizim bölgede yaşadığımız temel yürek burkuntularından biridir bu. “Onlar bizim acılarımıza ne kadar ortak oldular ki” cümlesini sık sık duyarız veyahut akıldan geçirilirken şahit oluruz gözbebeklerinin hareketlerine.

Van depreminde hissettiğimiz temel duygu parçalanmışlıktı. Sadece evlerin, yolların parçalanması değil, duyguların acıların parçalanması. Buradaki insanlar bir türlü batıdakilerin onların yaralarına samimi olarak merhem sürmek isteyebileceklerine inanmıyordu. Zaten valilik ve belediyenin o koşullarda bile birlikte çalışamaması, güvenlik ve süreklilik duygusunu dumura uğratmıştı ( Hala öyle değil mi, devletin tepesinde bile kıyamet kopabiliyor Van’lı depremzedelerin selamı ile). Bu koşullarda bir spikerin ettiği saçma sapan iki cümle kazındı burada zihinlere, çünkü halihazırda varolan yargıyı kanıtlıyordu. Bu varolan yargı yıllarca saklanmış, biriktirilmiş, pekiştirilmişti çünkü. Batıdakiler açısından ise durum eski paradigmadakine uygundu, üzerlerine düşeni yapıyorlardı, zor durumda olan şark vilayetine yardım ediliyordu. Ama işte şark eski şark değildi, mesele battaniye ve kazak olmaktan çıkmıştı, anlaşıl(a)mayan buydu. Sonrasında hala konteynırda kalan depremzedelerin haklı ve meşru mücadelesi bile ortak bir barınma hakkı mücadelesine taşınamadı. Öylece kaldı.

Şimdi Soma acımız ve öfkemiz var. Hep birlikte hesabını sormamız gereken, eylemlerle, sloganlarla tamamlamamız gereken yasımız var. BDP bir genelge gönderdi tüm bölge belediyelerine ve art arda açıklamalar yapıldı Diyarbakır, Van… Çorum Belediyesi’nin varsa bir açıklaması duyulmuyor ama Diyarbakır Belediyesi yapınca hemen manşetlerde: Bakın bakın “onlar” bile… Dedik ya şark eski şark değil. Bölge illerinde yürüyüşler yapılıyor çoğunlukla sessiz, öfkeden çok acıya ortak olunan. Ama işte öfke acının çocuğu, reddetmek olmaz. Acıtanımız aynı çünkü… Böl, parçala ve istediğin acıyı yaşat öyle mi uzun efendi yağma yok, acılarımızı ve öfkemizi birleştireceğiz elbet…